1957 yılının Kasım ayında Amerika, farklı bir sabaha uyandı. Halk, Ed Gein’in işlediği cinayetler karşında şok olmuştu. Onun tüyler ürperten hikâyesi, sinema tarihinde korku janrının alt türlerinden birinin doğmasına neden oldu. Gein’in profilinden esinlenen Alfred Hitchcock’un korku klasiği “Psycho” ve aynı yıl çekilen “Peeping Tom”, slasher filmlerini tetikledi.
Psycho’daki Norman Bates karakterinin bir Ed Gein yorumu olmasının yanında 1974′de Tobe Hooper’in yazıp yönettiği “The Texas Chainsaw Massacre” da ilhâmını Gein’den almıştı. 1978 yılında John Carpenter, slasher başyapıtı Halloween ile türün kodlarını damgaladı. Diğer bir yandan da İtalya’daki giallo filmleri; 70′li yıllarda yükselen slasher ile 80′li yıllardaki teen-slasher akımını etkiledi. 80’ler teen-slasher filmlerinin altın çağını yaşadığı bir dönem oldu. Daha sonra tutan filmlere, devam filmi çekme furyası başladı. Ardından gelen düşüş, seyircinin aynı filmleri izlemekten sıkılmasıyla kaçınılmazdı. Aradan geçen yıllarda slasher filmleri, evrim geçirmeye başladı. A Nightmare on Elm Street’le türe zamanında damgasını vuran Wes Craven, 1996 yılında Scream ile bağıra bağıra çıkageldi.
Slasher külliyatının bir takım kod ve kuralları bulunmaktadır. Tüm filmlerde, bu kodların hepsini bir arada bulamayabilirsiniz. Bununla beraber Scream ve Behind The Mask: The Rise Of Leslie Vernon gibi filmlerde söz konusu kurallar ve nasıl işledikleri, tek tek izleyiciye ders niteliğinde aktarılır. Katil profili, büyük bir travma yaşaması sonucu bu hale gelmiş sıradan bir insan olarak karşımıza çıkmaktadır. Çoğunlukla filmin sonunda ya da en başında gördüğümüz bir arka plan hikâyesi vardır. Bazı slasher filmlerinde ise katil, sebepsizce öldürür. Balta, testere, bıçak, ustura vs gibi kesici aletleri kullanır. Genelde yüzünü saklayan bir maske takar veya filmin sonuna kadar gizemini korur. Filmin çoğunlukla sonunda, katilin yok edildiğini sanmamıza rağmen tekrar canlanması ya da tekrar ortaya çıkması ile kendisine doğa üstü bir güç atfedilir. Slasher filmlerinde mekân, özellikle teen slasher filmlerinde; gençlik kampı, yurt, lise, üniversite olarak karşımıza çıkabilir. Bunun dışında tekinsiz bir ev veya orman da yine mekân olarak kullanılabilir. Katil, genelde öldürme alışkanlıklarında metodik bir yol izler. Türün filmlerindeki kadın deşen katiller, çoğu zaman Ed Gein’in hayat hikâyesinde ve Psycho’da olduğu gibi “anne issue” darbesinden muzdariptir.
Slasher filmlerinde kötü davranışı cezalandıran bir takım ahlaki kodlar da bulunmaktadır. Bunun için en güzel tanım, slasher filmlerinden birinin içinde saklı. Silent Night Deadly Night’ta Billy’nin dönüştüğü katil Noel Baba, kurbanlarına uslu durup durmadıklarını sorar ve onları cevaba göre avlar. “Naughty/haylaz” dedikten sonra ölüm fermanını imzalar. Bu durum, türün çoğu filminde deneyimleyebileceğimiz bir kodun, sözlü ifadesidir. Slasher türünde cinsel olarak aktif gençlere de pek tahammül yoktur. “Final Girl” ya da “Heroine” öğeleri de slasher filmlerinde karşılaştığımız diğer bir figürdür. Eleştirmen Carol Glover’ın korku terminolojisine kazandırdığı Final Girl terimi, katilden sağ çıkan ve dönüşüm geçiren karakter tipini ifade etmektedir. Final girl, alışıldığı üzere her zaman kadın olmak zorunda değildir. Bazı slasher filmlerinde erkek karakterlerden biri olarak da karşımıza çıkar. Slasher türünde aşırı kanlı ve şiddetin bol olduğu gore öğeler, sıklıkla kullanılmaktadır. Hitchcock’un Psycho’sunda yer alan duş sahnesi de adeta bir kod haline gelerek çoğu slasher filmde duş veya küvet sahnesi olarak yerini almaktadır.
Tom Hanks, Holly Hunter, Johnny Depp, Kevin Bacon, Jennifer Jason Leigh, Matthew McConaughey, Renée Zellweger... Hepsinin daha genç halleriyle slasher filmlerinde karşılaşabilirsiniz. Öte yandan Adam Rockoff’un “Going to Pieces: The Rise and Fall of the Slasher Film” kitabından yola çıkılarak çekilen aynı adlı 2006 yapımı belgesel, türün meraklıları için önerilebilecek bir yapım.
Gelelim slasher türündeki korku filmlerinin öne çıkan yapımlarına... En iyi slasher filmleri için hazırladığım en iyi 50 slasher filmi listesine geçerek sözü daha fazla uzatmıyorum. Listeye başlamadan önce uyaralım; sıralamada yeniden çevrim ve devam filmlerine yer verilmemiştir.
50. Behind The Mask: The Rise Of Leslie Vernon (2006)
Scott Glosserman tarafından yönetilen filmin başrollerini Nathan Baesel, Angela Goethals ve Zelda Rubinstein paylaşırken oyuncular arasında Walking Dead’in Hershel’ı Scot Wilson ve Freddie Kurger olarak hafızalarımıza kazınmış Robert Englund da yer alıyor. Absürd bir konsept üzerine kurulu Behind The Mask: The Rise Of Leslie Vernon, slasher külliyatının kodlarını ve alfabesini izleyiciye tek tek sayıyor. Aynı yıl çekilen Adam Green imzalı Hatchet’ın da yine absürd bir yapı üzerine inşa edilmiş bir yapım olduğunu belirtmek gerek.
49. He Knows You’re Alone (1980)
Armand Mastroianni tarafından yönetilen, Scott Parker tarafından senaryosu yazılan yapımda katil, evlenmek üzere olan genç kızları hedef almaktadır. He Knows You’re Alone, daha sonra Scream 2’nin esinleneceği, sinemada slasher izlerken kim vurduya giden bir açılışla başlar. Çok da efsane olmayan filmin bir diğer ayrıntısı da ormanda koşarken Elliot rolünde Tom Hanks’e rastlayabilmeniz. Filmde rol alan James Rebhorn’un ve Paul Gleason’un, daha genç olduğu zamanları izlemenin de güzel bir deneyim olduğunu belirtmek gerek.
48. Blood Feast (1963)
Britanya’da zamanında yasaklı filmler arasında yer alanan Blood Feast, bilinen en eski “video nasty" filmlerinden. “Godfather of Gore” olarak anılan Herschell Gordon Lewis imzalı bu yapım, slasher içinde gore kullanan filmlerin atası niteliğini taşıyor. Blood Feast’te catering servisi yapan Fuad Ramses, tanrıça Ishtar için kurbanı olan kadınlardan bir menü hazırlıyor. Film kötü oyunculuğun tavan yaptığı, sırf bu özelliğiyle işin içine komedi katmak isteyen bir yapım. Provokatif yönetmen John Waters’ın da oyuncuları arasında bulunduğu Blood Feast 2’de ise bu sefer yemek ziyafeti, düğün seremonisi için servis ediliyor.
47. The Mother’s Day (1980)
Yapımcısı ve yönetmeni Charles Kaufman olan The Mother’s Day, listemizde farklı bir yerde duruyor. Kaufman, daha önce yönetmen Brian De Palma’nın altında çalışarak ondan bir hayli etkilenmiş gözüküyor. Ters köşeye yatıran bir açılışa sahip filmin başrollerini, Tiana Pierce, Nancy Hendrickson, Deborah Luce ve Beatrice Pons paylaşıyor. Anne rolündeki Beatrice Pons’un dört dörtlük bir performans sergilediğini de eklemek gerek.
46. April’s Fools Day (1986)
Fred Walton tarafından yönetilen filmde Deborah Foreman, Griffin O'Neal ve Clayton Rohner başrolleri paylaşıyor. Bir grup gencin, gelen davet üzerine gittikleri evde tek tek avlanmaları işleniyor. Slasher severlerin bir kısmı tarafından sonu yüzünden taşlanan April’s Fools Day, külliyat içinde izleyiciye değişik bir deneyim sunuyor.
45. The Funhouse (1981)
The Texas Chainsaw Massacre’ın efsanevi yönetmeni Tobe Hooper’ın bir diğer yapımı The Funhouse... Başrollerini Elizabeth Berridge, Shawn Carson ve Jeanne Austin paylaşıyor. Film, eğlence panayırındaki korku tünelinde gece geçiren bir grup gencin yaşadığı terörü peliküle döküyor. Frankenstein kafalı, baba sevgisi çeken mutant katil de gayet başarılı.
44. You’re Next (2011)
“You’re Next”, son yılların en başarılı slasher filmi. Bir aile yemeğinin kabusa dönüşmesini deneyimlediğimiz gerilim düzeyi yüksek bir yapım. Filmin en güzel detaylarından biri de Re-animator ve From Beyond’dan tanıdığımız Barbara Crampton’un anne karakterini canlandırması.
43. Alone In The Dark (1982)
Efsane slasher The Burning’de kurgu görevi alan Jack Sholder, Alone In The Dark’ın yönetmen koltuğunda oturmaktadır. Bundan bir sonraki filmi ise A Nightmare on Elm Street 2: Freddy's Revenge olacaktır. Jack Palance’ın başrolünde olduğu bu kıymeti bilinememiş yapım, çoğu kez slasher kategorisinde değerlendirilmemektedir. Benim değerlendirmem ise slasher olduğu yönünde... Oldukça başarılı bir açılış sahnesine sahip olan film, bazı sahnelerinde Halloween’e öykünüyor. Belli bir yerinden sonra ise You’re Next misali aile bireylerinden oluşan kurbanlar, evde kapana kısılıyor. Elektriklerin kesilmesiyle kovalamaca başlıyor. Yatağın altına ve üstüne dikkat!
42. Hell Night (1981)
Tom DeSimone tarafından yönetilen filmin başrollerinde Vincent Van Patten’i ve The Exorcist’ten tanıdığımız Linda Blair’i kırmızı başlıklı kız tadında görebiliriz. Geceyi tekinsiz bir evde geçirme testine tabi tutulan gençlerin, tek tek indirilmesini deneyimlediğimiz yapımda özellikle ilk kurbanın öldürülme sahnesi dikkat çekiyor. Filme başlamadan önce sesin yüksek olmamasına dikkat edin; kulakları sağır eden bir çığlıkla başlıyor.
41. Madman (1982)
Joe Giannone tarafından yazılıp yönetilen film, türde alışkın olduğumuz kamp ateşi sahnelerinden biriyle açılıyor. Madman Marz’ın hikayesi, kamp yapan gençlere ve izleyiciye aktarılıyor. Candyman’e benzer bir şekilde, ormanda adını fısıldarsanız Madmen Marz sizin peşinize düşüyor. Yapımcısı Gary Sales, aynı zamanda filmin hafızalara kazınan “Madmen Marz” adlı şarkısını da yazmış.
40. Eyes of a Stranger (1981)
Existenz ve The Machinist gibi filmlerden aşina olduğımuz Jennifer Jason Leigh’in erken dönem oyunculuk kariyerindeki ilk sinema filmi. Ken Wiederhorn tarafından yönetilen film, başka bir slasher yapımı When a Stranger Calls’ın başındaki gibi bir telefon sahnesi ile açılıyor. Psikopat bir katilin, kadınlara işkence ederek öldürmesini konu alan filmde gore öğeler oldukça mevcut. Gore dediğimizde haliyle makyaj ustası Tom Savini’nin de filmdeki katkısını söylemek gerek.
39. Tourist Trap (1979)
David Schmoeller tarafından yönetilen filmin başrollerinde Chuck Connors, Jocelyn Jones ve Jon Van Ness yer alıyor. 1953 yapımı House of Wax’a benzerliğiyle dikkat çeken Tourist Trap’ta bir grup genç, yolculukları sırasında tuzağa düşerek kapana kısılıyorlar. Cansız mankenlerle (veya canlı) etrafı sarılmış gençler, daha ne olduğunu anlamadan birer av haline dönüşüyor. Film, ayrıca havalanarak öldürme yeteneğine sahip bir boruya sahip.
38. Motel Hell (1980)
Kevin Connor tarafından yönetilen bu slasher filmde Rory Calhoun, Paul Linke ve Nancy Parsons başrolleri paylaşıyor. Otel işletmecisi ve çiftçi olan iki kardeşin, çok beğenilen et ürünlerinin sırrı üzerine kurulu bir slasher. Filmin en önemli ayrıntılarından biri, katilin cinayetleri işlerken giydiği domuz kafası... Öyle ki bir domuz kafası ve bilinmeyenlerle dolu bir gizli bahçe bu kadar ürkütücü olabilir.
37. The Slumber Party Massacre (1982)
Amy Holden Jones tarafından yönetilen “The Slumber Party Massacre”, 80′lerin en önemli slasher filmleri arasında yer alıyor. Hem senaryosu hem de yönetmenliği kadın elinden çıkma bu yapımda, evde pijama partisi veren gençlerin peşine matkaplı bir katil düşüyor. Ölü pizzacının sırtından pizza yeme teşebbüsü ve matkaplanmış Barbie unsurları da filmin enteresan detaylarıdır
36. The House On Sorority Row (1983)
Mark Rosman tarafından yönetilen The House On Sorority Row, türün önemli kült örneklerinden. Klasikleşmiş bir slasher olan filmin başrollerinde Harley Jane Kozak, Kate McNeil ve Eileen Davidson yer alıyor. Filmde, yurtta kalan kızların şaka yapayım derken göz çıkarmaları yüzünden peşlerine bir seri katil takılıyor ve olaylar hâliyle gelişiyor.
35. Tenebre (1982)
Dario Argento imzalı Tenebre, çekimleriyle öne çıkan klasik bir giallo filmi. Filmde kadınları usturayla deşen katil, kurbanlarının ağzına hedefindeki yazarın romanı olan “Tenebre”nin sayfalarını sıkıştırır. Dikkat! Katilin sesi, oldukça sinir bozucudur.
34. Terror Train (1980)
Daha önce Sam Peckinpah’ın Pat Garrett and Billy the Kid, Straw Dogs gibi filmlerinde montaj masasına oturan Roger Spottiswoode’ın yönetmenliğe adım attığı ve deneme atışları yaptığı bir film Terror Train… Dehşet treninde yolculuk eden partici tıp öğrencilerinin, yılbaşı arifeside başına gelenleri anlatan filmde “sihirbaz” rolünde körpe David Copperfield’ı görmek de güzel bir deneyim. Slasher kraliçesi Jamie Lee Curtis ise final girl olarak her zamanki yerini alıyor. Terror Train, slasher türünün başarılı ve kıymeti pek fazla bilinmeyen örneklerinden…
33. When a Stranger Calls (1979)
Fred Walton tarafından yönetilen filmin başrollerinde Carol Kane ve Charles Durning yer alıyor. Wes Craven’ın Scream’deki açılış sahnesi, diğer bir slasher film Black Christmas’la harmanlanmış bir şekilde bu yapımdan ilham alıyor. Filmimiz bir çocuk bakıcısının, telefonla sürekli aranarak rahatsız edilmesi çerçevesinde ilerlemeye başlıyor. Telefondaki sesin sürekli arayıp “çocukları kontrol ettin mi” sorusundan ziyade bakıcımızın o kadar telefon alıp çocukları kontrol etmeye gitmemesi daha sinir bozucudur. Curt Duncan rolündeki Tony Beckley ise rolünün hakkını sonuna kadar veriyor.
32. Silent Night Deadly Night (1984)
Charles E. Sellier, Jr. tarafından yönetilen film, fragmanıyla çocukların Noel Baba algısını etkilediğini savunan aileler tarafından tepki görmüştür. Robert Brian Wilson’ın canlandırdığı Billy karakteri, yaşadığı travmanın tetiklenmesi sonucu slasher tarihinde kült bir Noel Baba figürüne dönüşür. Yazının başında da belirttiğim gibi “Naughty!”(haylaz) ve ardından gelen “Punish!”(cezalandır) sözleri, kulaklarımızda çınlamaktadır. Geyik boynuzlarıyla ilgili sahne, filme damgasını vurmuştur.
31. Lo Squartatore di New York/ New York Ripper (1982)
Gore ustası Lucio Fulci’nin zombi filmlerini izlemeye alışkınız. Ancak, yönetmenin filmografisinde New York Ripper, farklı bir yerde duruyor. Bir katilin, gore öğelerinin fazlaca kullanıldığı hikâyesini aktarıyor. Gore öğelerden rahatsızlık duyanlara kesinlikle tavsiye edilmeyecek bir yapım. Zira merhum Fulci, gore sever. Filmin açılışındaki köpek sahnesine dikkat!
30. Scream (1996)
Wes Craven hakkında ne desem boş... Slasher külliyatında yaratıcı bir makine gibi çalışan en iyi yönetmenlerden. “Bir türün devri kapandı” derken Scream ile çıka gelip slasher filmlerin yükselişe geçmesini sağlamıştır. Favori sahnem doğal olarak Drew Barrymore’u barındıran açılış sahnesi; “Do you like scary movies?”
29. SAW (2004)
SAW, James Wan imzalı artık kült mertebesine ulaşmış bir korku filmi. Bunun yanı sıra gore öğelerini akıllıca kullanan bir slasher örneği. Devam filmlerinden her ne kadar bıktırsa da ilk filmin yarattığı etki, tartışılmaz türden…
28. Haute Tension (2003)
İşte 2000’li yıllarda çekilen slasher filmlerinin kanlı canlı en iyi örneklerinden biri. Alexander Aja yönetmenliğindeki Haute Tension için “ilaç gibi” tabirini kullansam yeridir. Klasiklere saygımdan ötürü, kendisini daha üst sıralara taşıyamamaktan da üzüntü duymaktayım...
27. Alice Sweet Alice (1976)
Alfred Sole tarafından yönetilen filmin başrollerinde Linda Miller, Mildred Clinton ve Paula Sheppard yer alıyor. Slasher türünün güzel örneklerinden biri olan film, ailesi boşanmış yeni yetme Alice’in etrafında geçiyor. Alice’in kız kardeşi rolünde ise Brooke Shields ile karşılaşıyoruz. Sarı yağmurluk ve maske, filmin en akılda kalan detayları... Ayrıca Alice rolünde Paula Sheppard’ı da oldukça başarılı bulduğumu söylemeliyim.
26. The Stepfather (1987)
Joseph Ruben imzalı film, Lost’ta John Locke olarak bildiğimiz Terry O'Quinn’i başrolüne taşıyor. Takıntılı bir aile babası rolünde gerçekten harikalar yaratıyor. Kıymeti pek fazla bilinememiş bu yapım, O'Quinn’in performansının da etkisiyle en başarılı slasherlar arasında yer alıyor.
25. Prom Night (1980)
Prom Night, başrollerini Jamie Lee Curtis ve Leslie Nielsen'ın paylaştığı Paul Lynch imzalı enfes bir slasher. Filmin açılış sahnesinde, terkedilmiş bir binada saklambaç oynayan çocukların söyledikleri “killer’s gonna get you/ katil seni yakalayacak” repliği oldukça etkileyicidir.
24. Child’s Play (1988)
Belirli bir jenerasyonun çocukluğunu karartan Chucky’den bahsetmeye pek gerek kalmadığını düşünüyorum…
23. Candyman (1992)
Bernard Rose tarafından yönetilen, öyküsü efsanevi Hellraiser’ın yazarı ve yönetmeni Clive Barker tarafından yazılmış bu yapım, çocukluğumuza damga vurmuş diğer bir kült film... Tony Todd, Virginia Madsen ve Xander Berkeley’in başrollerini paylaştığı Candyman, kancalı bir seri katilin kurbanları üzerinde terör estirmesi üzerine kuruludur. Ayna karşısında adını 5 kez tekrar etmek, pek tavsiye edilmez.
22. Happy Birthday to Me (1981)
Çoğu slasher hayranının aksine benim en sevdiğim slasher yapımlarından biridir Happy Birthday to Me… Başrollerini Melissa Sue Anderson ve Glenn Ford'ın paylaştığı J. Lee Thompson imzalı filmin en önemli sahnesi, sessizce kutlanan doğum günü partisidir.
21. The Prowler (1981)
Joseph Zito imzasını taşıyan The Prowler, korku ve gerilim üzerine kurulan başarılı bir slasher filmi. Gore öğeleri kullanmaktan hiç çekinmeyen filmde, asker üniformalı bir katilin saçtığı dehşet perdeye yansıtılıyor.
20. Curtains (1983)
İşte türün değeri çok bilinmeyen, “underrated” olarak tanımlanabilecek bir filmi Curtains... Richard Ciupka tarafından yönetilen John Vernon, Samantha Eggar, Linda Thorson ve Lynne Griffin’in başrollerini paylaştığı gerçekten slasher türünde izlenebilecek en iyi örneklerden biri. Yapımda bir yönetmenin yeni filmindeki Audra rolü için düzenlediği seçmeler çerçevesinde gelişen kanlı olaylar anlatılır. Buz pateni sahnesine dikkat!
19. Pieces (1982)
Juan Piquer Simon tarafından yönetilen filmde Christopher George, Linda Day, Frank Brana, Edmund Purdom, Paul L. Smith ve Ian Sera rol alıyor. Slasher türünün yanında istismar sinemasına da giren Pieces’in en dikkat çeken sahnelerinden biri, su yatağının üzerinde geçiyor. Ayrıca açılış sahnesini de es geçmeyelim!
18. Deliria/ Stage Fright (1987)
Michele Soavi imzalı filmin senaristi İtalyan korku sinemasının önemli isimlerinde George Eastman. Film, baykuş maskeli bir katili konu alan müzikal provalarının yapıldığı bir tiyatro sahnesinde geçer. Oyun, hastaneden kaçan bir psikopatın içeri sızmasıyla gerçek olmaya başlar. Final girl Alicia ile resmen özdeşleşir, izlerken diken üzerinde oturursunuz.
17. Sei donne per l'assassino/ Blood & Black Lace (1964)
Mario Bava’nın senaryosunu yazıp yönetmen koltuğunda oturduğu klasik bir giallo. Mankenlerin , bir seri katil tarafından öldürüldüğü hikâye çerçevesinde ilerliyor. Bava’nın moda ve güzellik kavramlarının içini deştiği barok setiyle etkileyici filmi, giallo severlerin kaçırmaması gereken bir yapım.
16. I corpi presentano tracce di violenza carnale/ Torso (1973)
Torso, Sergio Martino’nun yönetmenliğini yaptığı kült bir giallo yapımı. Sinematografisi ve etkileyici atmosferiyle dikkat çeken filmin başrollerinde Suzy Kendall, Tina Aumont ve Luc Merenda yer alıyor. Sanat tarihinden ilham alan Torso, kampüste işlenen cinayetleri konu alıyor.
15. Maniac (1980)
Slasher külliyatının “Taxi Driver”ı olarak hafızalara kazınan “Maniac”, 1980 yapımı kült bir William Lusting filmi. Seri katil Frank Zito’yu aynı zamanda senaryoyu da yazan Joe Spinell canlandırıyor. Kurbanların kafa derilerini soyarak saçlarını cansız mankenlerde sergilemesi, filmin en öne çıkan öğelerinden. “Yeniden çevrimlere listede yer vermeyeceğim” dedim ama Franck Khalfoun’un 2012 yapımı Maniac’taki remake sanatı, bu listenin üst sıralarına adını yazdıracak nitelikte...
14. Shiryô no wana/ Evil Dead Trap (1988)
Toshiharu Ikeda’nın imzasını taşıyan, izlemek için biraz mide isteyen bir Japon slasher/ korku filmi. Televizyonda program yapan Nami’ye bir izleyicisi tarafından çekilmiş snuff bir film gelir. Beraber çalıştığı ekibiyle snuff filmin mekanı olan fabrikaya gitmesinin ardından gore öğelerden oldukça nasibini almış bir kabus başlar. Lucio Fulci, Dario Argento ve David Cronenberg’in Japon karışımı olan, rahatsız bir yapım. Önceden uyaralım…
13. My Bloody Valentine (1981)
My Bloody Valentine, slasher filmleri arasında çok özel bir yere sahip olan yapımdır. George Mihalka’nın imzasını taşıyan filmde küçük bir madenci kasabası, 20 yıldır kutlanmayan Sevgililer Günü partisine hazırlanmaktadır. En son düzenlenen parti esnasında madende bir kaza meydana gelmesiyle pek çok madenci yaşamını yitirir. Aradan 20 yıl geçer ve madenci kılığındaki bir katil, Sevgililer Günü’nde ortaya çıkarak dehşet saçar. Yapımın, müzikte shoegaze favorilerimden My Bloody Valentine’a ismini vermesi de başka bir güzelliğidir.
12. Sleepaway Camp (1983)
Sleepaway Camp, 80′li yılların teen slasher filmlerinin dönüm noktalarından biridir. Robert Hiltzik’in yazıp yönettiği bu kült yapım, “Sleepaway Camp” serisinin ve Angela Baker efsanesinin başlangıcıdır. Gençliğin eğlence merkezi olan slasher rezidanslarından olan kamp alanı, bu filmde de yine kan gölüne döner. Filmin finali ise unutulmaz bir sona imza atar. Ayrıca bu film, bize saç maşasından uzak durulması gerektiğini öğretmiştir.
11. The Burning (1981)
Tony Maylam imzası taşıyan The Burning, İngiltere’de uzun yıllar yasaklılar listesinde yer alan “video nasty” kategorisinde bir slasher filmi. Filmde, yaz kampında yapılan bir şakanın sonuçları çok ağır olur ve yıllar sonra alınacak olan intikam konu edilir. The Burning’de intikam, bahçıvan makasıyla alınır. Makyaj üstadı Tom Savini de filmde iş başındadır. Ayrıca Seinfeld’de George Costanza rolüyle gönlümüze taht kuran Jason Alexander’ı da filmde eğlenceli halleriyle görmek mümkün. Hatta Seinfeld’in 172’nci bölümünün ismi de filmden esinlenerek “The Burning”dir.
10. Dressed To Kill (1980)
Dressed To Kill, genel olarak polisiye- gerilim filmi olarak bilinir. Benim görüşüm ise slasher kategorisinde de değerlendirilmesi gerektiğidir. Kişisel sinema tarihimde Brian De Palma, en sevdiğim yönetmenler arasında yer almaktadır. De Palma’nın bu başyapıtı, müze sahnesiyle sinema tarihine adını yazdırmıştır. Kadın kıyafeti giyerek cinayet işleyen bir katili takip ettiğimiz anlar ise hayatınızda bir defa yaşayabileceğimiz bir deneyim. Michael Caine’in filmdeki başarılı performansını da unutmak mümkün değil.
9. Black Christmas (1974)
Black Christmas, slasher türünün doğru düzgün kanlı sahne bile göstermeden korkutucu olmayı başarmış yegâne filmlerinden biri. Filmin yönetmenliğini Bob Clark üstlenirken senaryo, Roy Moore imzası taşımaktadır. Noel arifesinde bir telefon sapığı, yurttaki kızlara musallat olmaya başlar. İlk kurban Clare ile başlayan bu gerilimli serüven, slasher severlerin gönlünde ayrı bir yerde durmaktadır.
8. Reazione a catena/A Bay of Blood (1971)
Mario Bava’nın yönetmenliğindeki A Bay of Blood, diğer ismiyle Twitch of the Death Nerve, şok edici bir slasher filmidir. Sürekli izleyiciyi ters köşeye yatırmasıyla bilinir. Sean S. Cunningham’ın 1980 yapımı Friday the 13th adlı filminde olduğu gibi güzel bir koyda geçmektedir. Açılış sahnesi ise unutulmazdır.
7. The Texas Chain Saw Massacre (1974)
Zannediyorum Tobe Hooper tarafından çekilen yapımın başlangıç sözleri, film hakkındaki her şeyi özetlemektedir; “İzlemek üzere olduğunuz film 5 gencin ama özellikle Sally Hardesty ve sakat Franklin’in başına gelen bir trajedirir. Onların genç olmaları, çok daha trajiktir. Ama çok daha uzun hayatlar yaşamış olsalardı bile o gün gördükleri dehşeti ve çılgınlığı ne beklerlerdi ne de bunu isterlerdi…Sakin bir yaz öğleden sonrası onlar için bir kâbusa dönüşür. O günün olayları, Amerikan tarihinde en tuhaf suçlardan birinin keşfine neden oldu. Teksas Elektirikli Testere Katliamı…”
6. A Nightmare on Elm Street (1984)
Yine çocukluğumuzu yiyip bitiren bir filmle karşı karşıyayız. Türün en önemli yönetmenlerinden Wes Craven’ın uykuda ölen insan haberlerinden ilham alarak çektiği yapım, korku filmlerinin de en önemli filmlerinden. Elm Sokağı sakinlerinin rüyalarına dadanıp, kabuslarını gerçeğe dönüştüren Freddy Krueger’ı unutmak pek mümkün değil. Freddy, adeta yüzlerce psikopatın bir arada vücut bulmuş hali.
5. Profondo rosso/ Deep Red (1975)
Zannediyorum, söz Dario Argento’ya gelince akan sular duruyor. Yönetmenliğini giallonun kralı Argento’nun yaptığı, başrollerini David Hemmings, Macha Méril ve Daria Nicolodi’nin paylaştığı bu özel film, listemizde yer alan en önemli başyapıtlardan… Gore öğelerini oldukça akıllıca kullanan Argento, en önemli filmlerinden Suspiria gibi ve farklı bir şekilde burada da dehşetin sınırlarını zorluyor. David Hemmings, Michelangelo Antonioni’nin 1966 yapımı Blow-Up filmindeki rolünü andıran bir şekilde cinayetin görgü tanığı olarak katilin izinden gidiyor. Bütün bu arama sürecinde bize de muhteşem bir film seyretmek düşüyor.
4. Friday the 13th (1980)
Sean S. Cunningham tarafından çekilmiş, 80’lerin en efsane teen slasher filmiyle karşı karşıyayız. Camp Crystal Lake, esrarengiz cinayetler sonucu kapanmış bir gençlik kampıdır. Kampın tekrar açılmasıyla buraya gelen gençler, sırayla cinayete kurban gider. Daha sonra devam filmleriyle her seferinde geri dönecek olan Jason’la bizi tanıştıran filmde zihnimize kazınan bir ses duyarız ki akıllara zarardır; "ki ki ki, ma ma ma"
3. Peeping Tom (1960)
Michael Powell’ın Peeping Tom adlı başyapıtı, slasher janrını etkileyen bir film olsa da kişisel görüşüm nedeniyle bu listenin tepelerinde oturmayı hak ediyor. Çocukluğunda babası tarafından korku dolu anları kameraya alınan Mark (Karlheinz Böhm), gençlik çağlarında kadınları öldüren bir katile dönüşür. Kurbanlarının ölürken yaşadıkları her anı kamerasıyla kaydeden Mark’ın röntgenciliği, aslında sinemanın tam olarak kendisine de denk düşmektedir. Karlheinz Böhm’ün oyunculuğu, gerçekten çok başarılıdır.
2. Psycho (1960)
Sinema tarihinin en önemli korku filmlerinden biri olan Psycho, slasher filmlerinin önünü açan efsane bir film. Alfred Hitchcock’un bu önemli sanat eseri, duş sahnesi ve Norman Bates’in izleyiciye dikilmiş gözleri, yorum yapmaya gerek bile bırakmıyor.
1. Halloween (1978)
Listemizin bir numarası şaşırtmıyor. Tüm zamanların en iyi slasher filmi, kendi efsanesini yaratan Halloween. Michael Myers’ın Cadılar Bayramı’nda etrafa saçtığı dehşeti kim unutabilir ya da Laurie Strode rolünde Jamie Lee Curtis’i ve hatta Carpenter’ın kendisinin filme döşediği o unutulmaz müziği… John Carpenter, öyle bir film çekiyor ki hem türde kuralları koyuyor hem de slasherların efendisini sinema tarihine kazıyor.
Aytaç Özge Öndeş
Kaynak: http://www.sineofrenik.com/2014/07/en-iyi-50-slasher-filmi.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder