19 Mayıs 2010 Çarşamba

Gözleri tamamen bağlayan bir gösteri: The Prestige




"Zaman zaman, geceleyin, bir yüz belirir
Ansızın bir aynanın gölgesinde bizi gözetleyen;
Sanatın bu aynaya benzediğini düşlüyorum
Ansızın bize kendi yüzünü açınlayan"

Arte Poética - Jorge Luis Borges

Alan Parker'ın Angel Heart adlı filminde yaşanan olayların vardığı noktaya şaşırırsınız. Aslında size verilen ipucu Robert De Niro'nun canlandırdığı Louis Cyphre isminde saklıdır. Yüzlerce kez bu ismi duyarsınız ama anlamlandıramazsınız. İsmini filmde pek çok kez duyarsınız ama Cyphre ve Mickey Rourke'un canlandırdığı Harold Angel'ın olay örgüsünde yeri ortaya çıktıktan sonra ne olduğunu kavrarsınız. Bundan yıllar sonra algıyla oynayan başka bir film benzer bir şekilde önce seyirciyi selamlar, gözü bağladıktan sonra şöyle seslenir:

“Abrakadabra”

Christopher Nolan filmi The Prestige'de Viktorya dönemi Londra'sında iki sihirbaz Robert Angier (Hugh Jackman) ve Alfred Borden (Christian Bale) birlikte çalışmaktadır. Gösterilerin birinde Angier'in hırsını tetikleyen kırılma noktası yaşanır. Borden ve Angier rakip haline gelerek birbirlerinin numaralarını geçmek amacıyla “En İyi” olmak için yarışmaya başlar. Onların hikâyesine Angier'in mühendisi Cutter ( Michael Caine), iki sihirbaz arasında gidip gelen ve katalizör görevi gören seksi asistan Olivia Wenscombe (Scarlett Johansson), Angier'den daha yetenekli olan Borden gibi ampül adam Edison'dan daha yetenekli bilim adamı Nikolas Tesla (David Bowie) ve Borden’in hayatına ayak uydurmaya çalışan eşi Julia McCullough (Piper Perabo) eşlik etmektedir.

Nolan bizimle oynuyor...

Üzerine Nicolas Roeg tozu serpiştirilmiş, Blade Runner büyüsünde bir yönetmen Nolan... Kimlik kavramını değişik metotlarla sorgulayan yönetmenin filmografisinde yer alan filmler daha başından bambaşka bir serüvenin işaretlerini veriyor. İlk uzun metrajı Following’i takip eden tamamlanmaya çalışan bir belleğin yolculuğu Memento, katilin peşindeki kaos Insomnia, akıllara ziyan bir Batman başlangıcıyla Batman Begins, izlemekten bıktırmayan bir The Dark Knight... Ve Batman'e bambaşka bir dünya yaratan Batman Begins'le The Dark Knight arasında bir sihirbazlık hilesi olan The Prestige...

Christopher Priest'in aynı adlı romanından uyarlanan The Prestige, sihir unsurunu sinemanın büyüsüne paralel olarak işler. Film, sinemanın icadına denk gelen bir dönemde geçmektedir. Nolan ise sinemanın kendisini sihirbazlık olarak görmektedir. Sihirbazlık numaralarında da dikkatli bakmamanın ya da ilginin başka tarafa yöneltilmesiyle dağıtılmasının sağlandığı katmanlarla örülü “The Prestige”, Nolan'ın sihirbazlık numarası formatıyla seyirciye bilinen bir korku filmi repliği söyletebilir: “Bizimle oynuyor”



Kafesteki kuştan şapkadan çıkan insana

Priest'ın kaleminden sihirbazlık üç aşamada gerçekleşirken Christopher Nolan'ın karelerinde kardeşi Jonathan Nolan'ın kalemiyle bir sihirbazlık gösterisine dönüşür “The Prestige” ... Vaat eder, dönüşüm geçirir ve son “Prestij” safhasında tekrar kaybettiğini geri getirerek tepetaklak eder. Bu evreler gerçek hayatta ve filmde bir hayat, bir ilişki, bir duyguda geçerliyken Robert Angier ve Alfred Borden sanki tek bir kişinin temsili gibi durmaktadır ve ardından bölünmeye başlar. Seyirci için hangi tarafta olduğu aldatıcı bir oyuna dönüşür. Borden aslında iki sihirbaz arasında en iyisiyken şov adamı Angier, filmde yer alan kafeste kuş numarası gibi bir yol çizmektedir. Kuşlar ölür Nolan, şapkadan tavşan yerine insan çıkarır. Film, bir sürü şapkanın yer aldığı karenin fonunda “Dikkatli bakıyor musun?” diyerek açılır. Nolan adlı sihirbaza “The Prestige”de Memento'nun senaryosunda da eşlik eden kardeşi Jonathan Nolan mühendis görevi görür. Ve aynı yıl çekilen diğer sihirbazlık üzerine kurulu Neil Burger filmi The Illusionist'ten daha iyi bir sihirbazlık gösterisi sunmaktadır.

Viktoryen dönemde Dr Jeykll Mr Hyde'ını saklarken The Prestige'de asıl yeteneğin formülü görücüye çıkar. Baskılanmış Viktoryen döneminin öteki yüzünde geçmektedir ama dönem filmine hem yakın hem de çok uzak noktalarda... Mary Shelley bu dönemde Victor Frankenstein adlı bilim adamının insanın kaderine ters icadını kaleme alırken The Prestige'de baskılanmış bilim çağına ters düşecek Frankenstein'daki “Madem beni sevmeyecektin niye yarattın” sözünü hatırlatan benzeri bir icat gerçekleştirilir. Film, yeraltı ya da hasıraltı bilim ve sihirle perdeye yansırken diğer tarafta her çağda yaşanan iktidar sahibi olma yolunda bir rekabeti anlatmaktadır.

The Prestige saplantının hem karakterler hem de filmi seyredenler açısından gözü kör ettiği bir yapıya sahip... Borges'in labirentlerinden çıkmaya çalışırken aynadaki başkasını hatırlatıyor. Yansımalarımızın biz olmadığı, aynanın ardındaki ayna halkı akla geliyor. The Prestige, aynada sihirbazlığa bakan sinema gibi işliyor ve karakterlerine de birçok ayna koyuyor. Angier ve Borden önce birbirlerine bakıyor, sonra sanki bütün her yerine ayna döşenmiş bir düzeneğe giriyor. Sihirbazlık kuralları anlaşmalı bir gizlilik içinde salınırken aynada saklı Borden, “Sırlar benim hayatım” diye vurguluyor. Borden'in sahip olduğu hile ve film onun bozuk para kaybetme numarası gibi duruyor. Paranın iki yüzüne de yeterince dikkatli baktınız mı?

Özge Öndeş

Kaynak: http://www.resetmagazine.net/resetsayi41/sinema/The-Prestige.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder