11 Ekim 2010 Pazartesi

Woodstock Dalgalarını Aşmak (Taking Woodstock)


Genç bir çocuk, 1973'te buz fırtınası öncesi bir trende çizgin roman okumaktadır. Sayfalara bakarken aklından şunlar geçer: “Fantastik dörtlü bir aile gibidir, diğer süper kahramanlardan farkı da budur; ne kadar güçlenirlerse fark etmeden birbirlerine verecekleri zarar o kadar artar. Aileniz sizin karşıt maddenizdir. Bu bir paradokstur. Siz ne kadar yakınlaşırsanız içine düşeceğiniz boşluk da o kadar derinleşir.” Bundan dört yıl öncesini anlatan bir hikâyede ise genç bir adam, kendi kimliğiyle karşıt maddesi olan ailesi ve bir müzik festivali fırtınasının yardımıyla yüzleşir.

1969 yılında yüzbinlerce 68 kuşağı gencinin katıldığı “barış ve müzik” temalı efsane Woodstock Festivali'nin gerçekleşmesini sağlayan Elliot Tiber'ın Tom Monte'nin katkılarıyla yazdığı aynı adlı romanından uyarlanan Taking Woodstock (Özgür Woodstock), yönetmen Ang Lee'nin gözünden perdeye yansıyor. Lee, aslında Woodstock'ta gerçekleşmeyen White Lake'de düzenlenen bir festivalin seyir defterini her biri kendine özgü fragmanlara ayrılmış bir ailenin çerçevesinden bakarak karıştırıyor.

Woodstock ruhunu temel alan Taking Woodstock konusu itibariyle White Lake'te yapılan Woodstock festivalinin perde arkasını seyirciye sunuyor. Greenwich Köyü'nde iç mimar olarak çalışan Elliot (Demetri Martin), aksi annesi Sonia (Imelda Staunton) ve babası Jake (Henry Goodman) için motel işlerine yardım etmektedir. 1969 yazında bankanın motele haciz koymasıyla Elliot taşradaki El Monaco'ya dönüp motelin kurtarılmasına yardım etmek için bir şeyler yapmak durumunda kalır. Wallkill'de yapılması planlanan bir müzik festivalinin izninin iptal edildiğini öğrenen Elliot, Woodstock Ventures yapımcısı Michael Lang'i (Jonathan Groof) arar ve festival için organizatörlere kendi motellerini kullanmalarını teklif eder. Festival için büyük bir alana ihtiyaç olmasından dolayı Lang'i yolun aşağısında geniş bir araziye sahip komşusu Max Yasgur'la (Eugene Levy) tanıştırır. Woodstock sahne arkası ekibi, artık El Monaco'ya yerleşir ve yarım milyon insan da “White Lake'te Müzik ve Barış'ın 3 günü” sloganı ile Yasgur'un çiftliğine akın etmeye başlar.

Ang Lee'nin Aileleri

2006 yılında “Brokeback Mountain” ile “en iyi yönetmen” dalında Oscar alan Ang Lee, “The Wedding Banquet” adlı filminde ailesinden erkek arkadaşını saklamak için geleneklerine uygun şekilde davranmaya çalışan bir adamın hikâyesini anlatır. Aile ve aile çatışması Ang Lee'nin çoğu filminde temel kavramlardan biridir. Kişisel görüşte başyapıtı olan The Ice Storm'la Amerika'da Nixon Watergate skandalı döneminde aile kavramında bütün buzları kırar. Soğukluğundan dolayı yakan bir buz fırtınası anlatımıdır Ang Lee'nin bu şaheseri... Brokeback Mountain'de aile kavramını iki kovboyun aileleri açısından ele alırken Taking Woodstock'ta Yahudi kökenli ailesinin yardımına her daim koşmaya çalışan Elliot'ın kendi kanatlarında uçmadan önce ailesiyle olan yakınlaşmasına baktırır Ang Lee. Buz fırtınası boyunca iki ailenin çatırdamasını anlatılırken Taking Woodstock'a konu olan Woodstock fırtınası da herkesi değiştirecektir. Savaş yıllarında barış isteyen kitlelerin müzik için koştuğu alandaki dalga sahnesi filme dair en dikkat çeken sahnelerden ve seyredenine de fırtınaya tutulmuş binlerce insandan oluşan dalga boylarına baktırıyor bir tepeden...




Elliot'un tuhaf annesini ve babasını canlandıran Imelda Staunton ve Henry Goodman; her ikisi de RADA (İngiliz Drama Sanatları Kraliyet Akademisi) mezunu olup uzun yıllardır pek çok önemli filmde rol almış önemli oyunculardan ancak burada manyak psikopat anne Sonia'yı canlandıran Harry Potter'ın cadılık konusunda master yapmış Dolores'i olarak da anımsayabileceğimiz Imelda Staunton performansının görülmeye değer olduğunu vurgulamak gerek. Diz üstüne çekilmiş çorapları, yürüyüşü, paragözlüğü ve çatlaklığıyla Sonia karakteri ile Staunton çatlak teyze profiline mükemmel bir şekilde düşen anne modelini canlandırıyor. Burada eşcinsel kimliği ile yüzleşen Elliot Tiber'i canlandıran Demetri Martin'in kayda değer performansını ve Liev Schrieber tarafından canlandırılan transeksüel Vilma performansının da gayet başarılı olduğunu not düşmek gerek. Bir de bu sayılanlara ek olarak “There Will Be Blood” adlı filmde terbiye fakiri şerefsiz rahibi enfes bir şekilde oynayarak gönüllere taht kuran ve ileride çok başarılı işlere imza atmasını beklediğimiz Paul Dano'yu Taking Woodstock'ta çiçek çocuk olarak görmek de güzel bir ayrıntı.

Elliot, kendi kimliğini bir nesli tanımlayacak bir deneyimin içinde bulurken hem kendi hayatını hem de bir dönemi başlatacak dönüm noktasına imza atar. Elliot Tiber'in hayatını ve dönüşümünü o dönemki Woodstock fırtınası içinde ele alan Taking Woodstock, bazen yavaş ilerlese de sinema seyircisi için farklı ve yer yer eğlenceli bir deneyim sunuyor ve hatırlatıyor: Tiber olmasaydı 69'un o yağmurlu yazında şu isimler gibi pek çok sanatçı o sahnede olmayacaktı: Joan Baez, Jimi Hendrix, John B. Sebastian, Janis Joplin, Jefferson Airplane, Richie Havens, Santana, Crosby, Stills, Nash & Young, The Who, Country Joe McDonald, Bert Sommer, Tim Hardin, Ravi Shankar, Melanie, Arlo Guhtrie...

Özge Öndeş
Kaynak: http://www.resetmagazine.net/resetsayi44/sinema/Taking-Woodstock.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder