13 Haziran 2011 Pazartesi

Aynadaki “Büyük Umutlar”



Bir varmış bir yokmuş; uzak ve yakın diyarların birinde küçük bir kız yaşarmış. Çekmecenin içinden bir ruj alıp kendisini aynada annesi gibi güzelleştirmeye çalışmamış. Nikâh masasına oturamayan teyzesinin, küçük kızı erkek avcısı olarak yetiştirmesiyle her ruj darbesi bir kırık kalbe çizik atmış. Günlerden bir gün küçük kız büyümeye başlamış; baktığı aynayı, çocukluğunu beraber geçirdiği oğlan çocuğuna verip onu çocuğun aynasından görmemizi sağlamış. Ayna paramparça da olsa küçük kız, erkek çocuğun gözünden muhteşem gözükmekteymiş. Öyle muhteşem ve öyle estetize edilmiş ki, biz dâhil kimse, daha yaklaşmadıkça uç kırıklarını görememiş.

Yazar Charles Dickens’ın Great Expectations (Büyük Umutlar) adlı romanı, dizi ve filmlerin birçok kez uyarlama olarak üzerinden geçtiği klasikleşmiş bir roman. Başrollerini Ethan Hawke ve Gwyneth Paltrow’un paylaştığı, yönetmen Alfonso Cuaron’un 1998 yılında çektiği “Büyük Umutlar” adlı filmin, birebir bir kitap uyarlaması olarak ele alınması yerine ilham kaynağı şeklinde işlendiğini vurgulamak gerekir. Eseri modernize eden Cuaron, ortaya farklı bir sanat eseri çıkarmıştır. Kitaptan bağımlı bağımsız olarak kendi başına bir yapıt olan bu film, sinematografik açıdan enfes bir atmosfere sahip olması dışında, tek bir karakterin gözüyle ‘büyük umut’ dünyasına bakmamızı sağlamaktadır. “Büyük Umutlar”, bir kalem kutusuyla Florida’dan New York’a getirilir ve klasikleşen bir tanımla; olaylar gelişir.


Film, Florida’nın bir balıkçı kasabasında kardeşi ve onun erkek arkadaşı ile yaşayan Finnegan Bell’in (Ethan Hawke), sanat ve aşk tarihine doğru bir yolculuğudur. Çocukluğunu beraber geçirdiği Estella’nın (Gwyneth Paltrow) peşinden rüzgârda dans eden bir ‘Amerikan Güzeli poşeti’ gibi oradan oraya savrulmasını izleriz film boyunca… Kendi kalbinin kırıklığı dolayısıyla Bayan Dinsmoor (Anne Bancroft), yeğeni Estella’yı erkeklerin ulaşamayacağı bir noktada yoğurarak büyütür. Resim sanatına yeteneği ile dikkatleri üzerine çeken Finnegan Bell ise böyle düşer aşka… Ulaşılmaz olarak betimlediği Estella ise mükemmelleştirilmiş bir form olarak Bell’in kalbinde her seferinde yeniden doğar.

Filmde Estella’nın neyi nasıl yaşadığından çok, Finnegan Bell’in gözünden görürüz Estella’yı… Finn âşık olur, estetize eder ve mükemmel şekilde düşer. Estella ise böyle yetiştirilerek aslında mükemmel olmayan bir formda kaybolmuştur. Estella’nın kayboluşu, Finn’in aynasından baktığımızda bir masal estetiği gibi farklı bir imajla görünmektedir. Finn’dir Estella’yı Estella yapan, onu göklere çıkaran, mükemmel resmin her detayını bize çizen ve altına imzasını atan. Oysa Estella onun gibi cesur olamamıştır, sevgiyi ya da aşkı doyasıya yaşayamamıştır. Asıl olan Finn’in Estella’ya duyduğu aşk değil sadece Finn’in aşkıdır. Estella ise olması gerekendir, ya da yaptıklarını yapması gereken, asıl sevgiye muhtaç olan. Bizler, Finn’in gözü oluruz ve bakarız Estella’ya; oysa Estella, mükemmeliyetçilik arayışında arada görmüş olabileceğimiz en kayıp bireylerden biridir. Film de, aslında Estella’ya bakmaz; o düşünceye, ulaşılmak istenen ideaya baktırır. Finn’in onu resmedişini bize aktarır. Oysa Finn’in resmindeki kadın, mükemmeliyetçilikten uzak bir formda eksiktir, kusurludur. Kusurlu olmasından öte ayna kırıklarla doludur, özdeşleşme ile yaşadığımız ayna, karşımızdakine kendi aynamızdan bakışımız ve nihayetinde bizim diğer bir yansımamız olan karşımızdaki kişidir. Ayna, ayna söyle bana; “Finn çizer Estella’yı, Estella’nın bir kalemi bile yoktur.”


“Büyük Umutlar”ın Müziği


Filmin soundtrack albümünde yer alan şarkılara baktığımızda yeşil rengin ve görsellik konusunda eşsiz bir atmosferin üzerinde her birinin tüy gibi uçuştuğunu hissedebiliriz. Şarkılar o kadar hassas noktalarda devreye girer ki, film karelerine dokunur gibi yapar ama tam dokunamaz. Görüntülerin üzerine dokunan farklı tonlardaki tüyler gibilerdir. Patrick Doyle’un Tori Amos hissiyatıyla eşsiz “Kissing In The Rain”ine eşlik ederek yağmurda ıslanmanın hazzına dokunur. Pulp’ın “Like A Friend” şarkısı, resmini çizdiğiniz kişinin ardından koşmanızı sağlar. Her şarkı, havada uçuşan tüylerin resme dokunur gibi yapıp kendini çekmesi tadında bir atmosfer yaratır. Daha sonra da “Büyük Umutlar” kareleri, havada asılı kalmış tüm bu tüylerin kendini bırakması hissiyatıyla renklenir. Bazen bakmışsınız, şarkılara dair bütün tüyler havada uçuşup yere inmiş; sonra bir rüzgâr estiğinde uçuşarak tekrar film kareleri üzerinde dans etmiş. Başlı başına bir başka olan bu eseri hissetmek ve keşfetmek adına filmin müziklerine ait diğer seçme eserlerden bazıları şunlardır: Tori Amos- Siren, Chris Cornell- Sunshower, Lauren Christy- Walk This Earth Alone, Iggy Pop- Success, Mono- Life In Mono.

Battaniyeniz hazır, filminiz ve müziğiniz açık olsun.

Aytaç Özge

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder