6 Nisan 2010 Salı

Ötesi ve ötekisi olmayan yer Pleasantville


Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde modern diyarların birinde biri erkek diğeri kadın iki kardeş yaşarmış. Erkek, ütopyası olan bir TV dizisinin hayranıymış, kadın da hayatın zevklerinin... Erkek, sanki bir rüyadaymış. Rüyasında yasak kumandayı kardeşiyle paylaşamamış. Bir anda kendini kardeşiyle Alice misali düştüğü harikalar diyarında, sevdiği TV dizisinin içinde bulmuş. İlk başta replikanın replikası olarak mutlu olduğu ve her şeyin mükemmel gözüktüğü rüyası, daha sonra hiç de beklemediği bir yer çıkmış. Kız kardeşi kafasına bir elma atmış ve rüyayı birlikte yönlendirmeye başlamışlar. Burada yaşam soğuk ve siyah beyazmış, izleyen de üstüne bir battaniye alıp kumandanın yanlış bir tuşuna basmış...

Mükemmel bir dünyada inecek var!

Gary Ross tarafından yazılan ve yönetilen Pleasantville, kanallardan kanala geçişin ardından felaket senaryolarının sıralandığı bir girişle başlar. David (Tobey Maguire), mükemmel aile kavramının ve hatta her şeyin mükemmel olarak göründüğü bir hayatın temsili olan Pleasantville dizisinin hayranıdır. Pleasantville dizi maratonunu seyretmek üzere koltuğuna kurulmuşken kardeşi Jennifer'la (Reese Witherspoon) kumanda kavgası yapar ve kumanda kırılır. O sırada tuhaf bir televizyon tamircisi, tepeden düşer gibi çağırmadıkları halde kapıda belirir. Onlara değişik ve yeni bir kumanda bırakır. Haliyle kardeşler, yine kumanda için kavga ederken kumandadaki bir düğme sayesinde kendilerini siyah beyaz Pleasantville dizisinin içinde bulurlar. David ve Jennifer artık dizide mükemmel ailenin çocukları Mary Sue ve Bud olmuşlardır. Yangının ne olduğunu bilmeyen sadece kedi kurtaran itfaiyecileri, kütüphanesinde içi boş kitaplarıyla yatak odalarında ayrı tek kişilik yataklara sahip ötesi olmayan bir ütopyaya düşerler. Her gün aynı şeyleri yapan insanlar, bu trojan misali sisteme giren iki kardeş sayesinde Pleasantville'in ötesini ve kendilerini keşfetmeye başlarlar. Pleasantville'in mükemmel dünyası kaosa sürüklenirken aydınlanmayı yaşayan Pleasantville insanları, siyah beyaz görünümlerinden çıkıp renklenmeye başlarlar. Belli bir süre sonra “renkli” insanlardan rahatsız olanlar, onları taciz ederler. Muhafazakâr değerlerin altına saklanarak alıştıkları dünyanın geri dönmesini isterler. Bu Tv dizisinde artık cinsellik, sanat, müzik keşfedilir, aydınlanma yaşanır ardından totaliter rejimle kitaplar yakılır, farklılar dışlanır. Tuhaf ama tanıdık bir dünyanın simülasyonu olmuştur.

McCarthy Dönemi'nin kara listesindeki bir babanın oğlu

Aynı karede hem renkli hem siyah beyaz görüntüyü sağlamak için bol miktarda efekt harcanan film ütopik bir dünyanın ne kadar distopyan olabileceğinden dem vururken batının doğuya uyguladığı uygarlaştırma modelini, aydınlanmanın diyalektiğini ve modernitenin varlığını da düşündürtüyor. “Kahire'nin Mor Gülü” akla geliyor ve o esnada filmde ilk renklenen Pleasentville üyesi, bir gül oluyor. 1950'lerin mükemmel dünyası, Stepford Wives türevi kadınları ve Amerika'da yaşanan 50'lerin cadı avı... Bu noktada filmin yönetmeni Gary Ross'un aslında McCarthy döneminde kara listeye alınmış senaristlerden Arthur Ross'un oğlu olduğunu da eklemek gerekiyor. Pleasantville dünyasında bunun etkisi açıkça görülüyor. Filmin bir sahnesinde Jennifer, David'e Huckleberry Finn'i yarısına kadar okuduğu için insanlara yarısına kadar anlattığını söyler. Jennifer anlatırken kitabın boş sayfaları yarısına kadar dolmuştur. Pleasantville gençleri kitabın gerisini merak ettiklerinde David, Huckleberry Finn ve kölenin özgür olmak için kaçarken aslında özgür olduklarını farkettiklerini anlatır. Pleasantville de bu esaretin farklı yansımalarını gösterir her karesinde... Geçmişte yaşayıp yeni gelenin keşfini yaşamazsa insan her gün kendini tekrarlamaktan öteye geçmesi olanaksızdır. Bunun bir güzel vurgulandığı filmde popülarite düşkünü Jennifer, D. H Lawrence'ın “Rainbow” adlı kitabını okuduktan sonra renklenir. David ise mükemmel bir hayatın değil her şeyiyle hayatın olduğunu anlayarak olgunlaşır. Film, “insanlar değişir” derken karakterlerimiz de dönüşüm yaşarlar. “Truman Show” gibi bir dünyaya girer ve seçimlerini yaparlar. Mükemmel bir hayat mükemmel bir şekilde düşer. Sonra ne mi olur? Yazının fonunda Fiona Apple'dan “Across The Universe” çalarken filmdeki repliklerden bazıları fısıldanır: Doğru bir hayat var mı? Peki, şimdi ne olacak?
Sanırım ben de bilmiyorum.

Özge Öndeş

Kaynak: http://www.resetmagazine.net/resetsayi37/sinema/Pleasantville.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder