7 Nisan 2010 Çarşamba

Resimdeki mahkum orada olmayan kadın Juliette'e...


Kısa saçlı maviye boyanmış bir kadın, kafede oturup camdan bakıyordu. Kahvesinin yanındaki şekere fincandaki kaşıktan bir damla döküldü. O kazanın etkisi ve acısı gibi bu küçük kazayla damla bütün şekere dağıldı. Bundan yıllar sonra başka bir kadın, elinde sigarayla bir kafede görüldü. Durgun, güçlü ama kırılgan yüzünün arkasında huzursuzdu. Hapisten çıkmıştı ama o kadar acı doluydu ki o ana hapsolmuştu. Kadın aslında bir resimdi ve çerçevelenmişti. Biz, sadece içine bakmaya çalışmıştık...

Fransız akademisyen ve yazar Phillipe Claudel'in ilk yönetmenlik denemesi olan “Il y a longtemps que je t’amie” (Seni O Kadar Çok Sevdim Ki), 15 yıl hapiste yatan Juliette Fontaine'in (Kristin Scott Thomas) ziyaretçisiz geçen yıllardan sonra kız kardeşi Léa'nın (Elsa Zylberstein) yanına gelmesiyle hikayesini anlatmaya başlar. Ailesinin reddettiği Juliette, kız kardeşi tarafından sıcak karşılanır. Anne ve babasının görüşmemesi için kendisine baskı kurduğunu söyleyen Léa, Juliette'i kendi evine getirir. İki Vietnamlı evlat edinilmiş çocuk, Luc adlı bir koca ve kocanın çok okuyan dilsiz babası hapishaneden çıkıp gelen Juliette'in kendi zihninin hapishanesinde yaşadığı güya özgür olan bir dönemin ev sahipleri olurlar.

Aile albümlerinde artık istenmeyen bireyler, bazen budanır ve albümler eksik kalır. Ailesi tarafından aile resminden atılan kendi oğlunu öldürmesi suçuyla hapishanede yatmış Juliette de, kendi varoluşunu çoktan hükmü verilmiş yargılar arasında sürdürmeye çalışır. O arada bir yerde “Üç Renk Mavi”nin Julie'si gelir akıllara... Krzysztof Kieślowski üçlemesinin mavi kısmında acıya boyadığı filmde Juliette Binoche'un canlandırdığı kocasını ve kızını kazada kaybeden Julie... Suya atlayıp yeniden doğmaya çalışan ve her gün ölen Julie... Seni O Kadar Çok Sevdim Ki'de Juliette'le Julie'nin yüzü ve sessizliğindeki acısına bakar insan tekrar sanki...

Emile Friant'la acıya bakmak...

Dostoyevski'nin “Suç ve Cezası”nın dahi sanık kürsüsüne oturtulduğu filmin bir sahnesinde Léa'nın akademisyen arkadaşı Michel ve Juliette müzeye gelir. Juliette, filmin aslında ipucu görevi gören Emile Friant'ın “La Doleur” adlı tablosuna bir anlamda acıya bakar. Juliette'in resme bakakaldığını farkeden Michel, ona yine Friant'ın “Jeune Nancéienne dans un paysage de neige” adlı resmini gösterir. Michel, resimdeki kızı platonik olarak aşık olduğu bir kıza benzettiğini söyler ama kazançlı olanın kendisi olduğunu ekler. Platonik aşkı bir resimde çerçevelidir. Kızın elinde hiçbir şey yokken onun elinde bu resim vardır.

Bazen bir resme bakarsınız ve orada olanın gerçekliğine hayran kalırsınız. Kristin Scott Thomas'ın Juliette performansı da öyle gerçek. Birçok planda gördüğümüz yüzü, zihninde hapsolmuş çerçevelenmiş soğuk ama yanınızda oturan bir kadının portresi gibi. Donuk bakışların ardına gizlenmiş güçlü bir bireyin zihnindeki hapishanenin resmi...Michel'in filmde bahsettiği hikayedeki gibi orada olmayan ama resimde olan...

Filmdeki Vietnamlı evlat edinilmiş çocuklar, ailenin yakın arkadaşı olan Iraklı doktor Amerika'nın geçmişini hatırlatıyor insana... Ama burada resmedilen her ayrıntısında kopmuş bir yaşamın etik anlayışını sorgulaması ve bunun sonucunda katharsise varış...Film ilerledikçe tahmin etmesi zor olmayan bir sonuca sürükleniyor insan... Léa, telefonda bilmediğini öğrenirken küçük Vietnamlı kızın masalı okuması da filme enfes bir başka fırça darbesini konduruyor.

“Seni O kadar Çok Sevdim Ki” iki kız kardeşin ve acıya boyanmış bir kadının öyküsünü anlatıyor. Adını bir şarkının nakaratından alan film, bir şarkıdan birçok mahkum portreye uzanıyor. Stephen King'den olma muhteşem The Shawshank Redemption'da Mr. Brooks'a özgürlüğü verildiğinde ne yapacağını bilememişti. Dört duvar arasında olmaktan daha acısı dış dünyada kendi zihninde esaret altındalıktan kaçmak için bir çakıyla ismini hafızalara kazıdı. Juliette ise bunu görüp çok daha farklı bir şekilde arttırıyor ve yine de yaşıyor: “Birinin çocuğunun ölmesi hapishanelerin en kötüsüdür. Asla çıkamazsın.”

ÖZGE ÖNDEŞ

KAYNAK: http://www.resetmagazine.net/resetsayi37/sinema/I-Have-Loved-You-So-Long.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder