6 Ocak 2011 Perşembe

Yıkanmak İstemiyoruz!



Ünsal Oskay’ın Anısına
Bir Salı akşamı Ünsal Hoca’yla derse başladın mı hiç…

Salı günleriydi dersleri, evet yanılmıyorsam Salı günleriydi… İple çekerdik; o zaman gelsin de Ünsal Hoca bizi aydınlatsın, aydınlanmanın diyalektiğine varalım diye. “Pasajlar” derdi vurgulayarak… Bazen “Okuyan var mı”, bazen de “hala okumadınız mı” şeklinde söylenirdi. Sanki yanı başımızda bir soba vardı, üzerinde kızarmış ekmeklerin kokusu üzerine de Ünsal Oskay’ın tarifsiz yorumları… Bir gün bir poşet mandalinayla geldi sınıfa ve öğrencilerine “tek başıma mı yiyeceğim aranızda paylaşın” diye söylendi. Hayatınızda kaç hoca size mandalina eşliğinde Benjamin, Adorno, Mary Shelley, Marx anlatırdı, Dr. Frankenstein’la King Kong’u kapıştırırdı… Bu kişi, olsa olsa “Yıkanmak istemeyen çocuklar”ın hocası Ünsal Oskay olmalıydı.

“Okuyun” derdi tekrar ve tekrar “Karanlığın Yüreği okuyun, Moby Dick okuyun, Estetize Edilmiş Yaşam okuyun”… Ölümsüz Tanrılar olarak adlandırdığı sinema izleyicilerinden dem vurup mitolojik havalara atıfta bulunurdu. “Uykuda Sevilen Kızlar” kitabından King Kong’a uzanan aydınlanmanın yüreğine doğru masal dinler gibi ilerlerdik onunla… Sonra bir gün aramızdan ayrıldı ve onun anısına burada tekrar bir masal dile geldi…

Bir varmış ya da yokmuş uzak diyarların birinde bilge bir adam yaşarmış. Söylenceye göre bu bilge, etraftaki uçsuz bucaksız diyarların her birindeki kitap sayfalarından kendine bir ev yapmış; bütün duvarlarını sayfalarla kaplamış, kapısını sayfalarla ayırmış, pencere perdelerini de özenle sevdiği kitaplardan seçmiş ki onları okuduktan sonra evi aydınlansın diye… Duvarlar üst üste sayfalardan oluşmuş; ayrı ayrı kitaplar halinde örülmüş. Çamaşır ipinde bile çorapları yerine rüzgarlarda uçuşan sayfalar asılıymış bahçesi boyunca… Yıllar yılı uğraşmış bu evi yapmak için bilge, yememiş içmemiş okumuş hep.

Yer Sayfa Gök Bilge

Her hafta farklı diyarlardan öğrencileri, bu sayfaları özenle okumak için gelirmiş. Gökyüzüne doğru uzanan uçsuz bucaksız bu büyük sayfalara uzanmak için sayfaların bittiği gökyüzüne ulaşmaya çalışırlarmış. Evvel zaman içinde bilge, sayfalarda anlatılan bazı hikayeleri öğrencilerine aktarırmış. Çocuklar sabırsızmış, bir an önce bilgilerin hepsine ulaşmak isterlermiş. Bilge ağır ağır anlatırmış bildiklerini…

Öğrencileri sohbeti bitmesin ister, hep anlatsın diye gidecekleri zaman için evine bağladıkları iplere okudukları sayfaları asar ve bir hafta içerisinde çeke çeke bilge adamın evine ulaşırlarmış. Dönüş yolunda ise ödünç aldıkları yeni sayfaları eski sayfaların üzerine ekleyerek ipi çeke çeke biraz da ağır adımlarla geri giderlermiş. Böylece sayfadan evin binlerce sayfadan köprüsü olmuş. O kadar muhteşem bir görüntü oluşmuş ki iplerdeki sayfalar rüzgarda dalgalandıkça uzaktan bakana kağıttan bir tepenin etrafındaki sayfa denizi dalgaları gibi görünürmüş. Öğrencileri artık yıkanmayı reddederek bu sayfadan denizde yüzmeye başlamışlar. Bazıları çok açılmış, bazıları kağıt evin etrafından ayrılmak istememiş. Bir gün öğrencileri sayfaların üzerinde durmaya çalışıp okurken fırtına kopmuş. Kağıttan evin bütün sayfaları engin denizin üzerinde uçuşmaya başlamış. Son sayfaya kadar tek tek ayrılmışlar evden. Yer sayfa deniz, gök sayfa gök olmuş. Ardından yerle gök karışmaya, bütün sayfalar dans eder gibi birbirine geçmeye başlamış. Daha sonra rüzgar hızlanmış ve sayfalar birbirini tamamlamış. Yer kapak, gök kapak olmuş.

Büyük bir kitap içindeki öğrencileri bu manzara karşısında ne yapacaklarını bilememiş ardından bir gök gürültüsü duymuşlar. Birden sayfalardaki yazılar üzerlerine yağmaya başlamış. Önce birkaç cümle dökülmüş sonra bütün paragraflar, pasajlar ve hepsi. Bilge gitmiş ama bütün bildikleri yıkanmak istemeyen çocuklarının üzerine dökülmüş, içlerine işlemiş. Bugün hala o büyük kitabın sayfalarının o öğrencilerin hafızalarında saklı olduğu söylenir. Öğrenciler ise her an yanınızdan geçebilir, sinema salonunda yanınıza oturabilir. Kapıdan annem bir mandalina poşeti ile girmiş ya da gökten üç mandalina düşmüş, hepsi de Bilge’nin anlattığı kuramlarla kafamıza düşmüş.

Özge Öndeş
Kaynak: http://betaarti.com/2010/11/unsal-oskayin-anisina/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder