1 Kasım 2010 Pazartesi

“Hiçbir şey görmedin sen Hiroşima’da” peki geçen yıl Marienbad’da...

Alain Resnais’in yönetmenliğini yaptığı Alain Robbe Grillet’in senaryosunu yazdığı L'Année dernière à Marienbad (Geçen Yıl Marienbad'da), Delphine Seyrig ve Giorgio Albertazzi'nin başrollerini paylaştığı 1961 yapımı bir film. Film, uzaktan bakıldığında Marienbad denen görkemli bir otelde bir erkek, bu erkeğin ikna etmeye çalıştığı kadın ve kadının (belki) kocası arasında geçen bir oyun. Daha yakından yaklaşıldığında ise kaybolunabilecek bir bellek, zaman, mekân, gerçek ve kurgu bilmecesi. Bu diyardan çok ileri derecede uzak bir görüş açısında ise sıkıcı, saatler boyunca “ öyle dur” filmi.

“Geçen Yıl Marienbad'da”, “The Shining”de ve “Barton Fink”te de kullanılan metafor olarak belleğin, aklın temsili olan bir otelin soğuk dekorlarıyla açılır, belleğin koridorlarında ilerlerken onu tanımlayan aşığın sesini duyarız. Daha sonraları kendimizi bir tiyatro oyununu kahramanlarla birlikte izlerken buluruz. Tiyatro oyununda bir adamın bir kadını ikna etmeye çalışması ve sonunda onu razı etmesi gösterilmektedir. “Geçen Yıl Marienbad’da”nın hikâyesini önceller nitelikteki bu tiyatro sahnesi önemlidir; seyirciler bir ölü misali tiyatroyu seyretmektedirler. Bu hal ve tavır, bizimle yani seyirciyle eş değer bir konuma denk düşer. Biz de yerimizde otururken, bu filmi seyrederken başta müdahil olmayız, karanlıkta izleriz. İlk başta ölü gibiyizdir olduğumuz yerde, sonra anlamaya çalışırız daha sonra da filmin içinde kayboluruz. Kayıp seyirci, filmin sonunda geçen “Bu yerde ilk başta kaybolmak imkânsız gibidir ama sonra benimle bu gecede bu taşların arasında sonsuza kadar yolunuzu kaybedersiniz.” repliğinde erir. Buradan kasıtlı yapılan bir anlaşılmazlığın seyircinin kendi düşlerinden beslenen bir temanın ipuçlarını çıkarırız. Film biter ve kahramanlar yok olur, seyircilerin de bir süre sonra yok olduğu gibi ki film teorilerinin alışageldiğimiz tespitlerinden biraz uzaklaşmak için yazının bundan sonrasında bana eşlik ederseniz size bu oteli gezdirebilirim.

Bir otel, bir tuhaf aşk hikâyesi, yer değiştiren eşyalar, güneşte gölgesiz imgeler... Otelimizin sağında, solunda ve her neresinde gördüğümüz kahramanlarımızın isimleri yok. Bu, Hiroşima Sevgilim’in sonuna kadar olmadığı gibi; “Senin adın Nevers, benimki Hiroşima”. Marienbad'a döndüğümüzde “Kadın” adama sorar ; “Adın ne? ” ; “Adam” cevaplar ; “Bunun bir önemi yok” Kadın ve aşığı, kadın ve erkek figürünü betimleyen heykel için yorumda bulunurlarken kadın kahraman onların isimlendirmek ister, kimlik kazandırmak... Ancak aşığı onları isimsiz bırakmalarını söyler. Heykelin anlamını sorgularken erkek heykele “ heykeldeki erkek figür kadını bir tehlikenin varlığından korumak ister” yorumunu yapar. Kadınsa kadın figürün adam figürüne bir şeyi işaret ettiğini söyler. Kocası (belki) da başka bir yorum getirir. Marienbad'ın bu ünlü heykelindeki figür, hikâyemizdeki kadın-erkek ilişkisinin sembolü gibi bütün filme yayılmıştır.



Mekânlar, kıyafetler aynı sahnede de olmak üzere sürekli değişmektedir. Heykelin arka planı da değişmektedir. Kurmaca ile gerçek, belleğin kıvrımlarında bu duvarlar arasında gidip gelir. Adam kadının kocası tarafından vurulduğunu söyler sonra “hayır doğru son bu değil” “seni yaşatmam lazım” der. Kurmaca nedir, gerçek nedir? Aynı sıradan alınan kazananın belli olduğu oyun bu ölü vücutlar, onların soğuk bakışları ve gereksiz fısıltıları arasında kadın ve erkeğin ilişkisi için ne ifade eder? Aslında gerçekten bu bir eş zamanlı ve belirsiz kayboluş hikayesi midir? Belleğe ait bir labirent mi yoksa düş mü? Bu sorular daha da uzarsa yolunu tamamen kaybetmiş bir seyirci mi oluruz ya da filmi değiştirirsiniz.

Şimdi ve geçmiş birbiri içinde eritilmiştir. Savaş sonrası bellekler savaşı unutmaya, acıları unutmaya başlamıştır. Geçmiş ve şimdi bir aradadır ki bellek tam olsun ve kişi öz benliğine kavuşsun. Burada ve öteki yerde, geçmiş ile şimdide... Filmde geçmişin şimdiye sahip olduğu belleğin öne çıkması ve ayrıca kurtuluş vaat etmeyen gelecek duygusu hâkimdir.

Oturur ve zihninizi zorlarsınız; Marienbad ve bu görkemli mekân, bir düşünce biçimi olabilir miydi? Sevgilisiyle kaçmaya çalışan ve en sonunda belirsizliğe giden adam bu kasvetli yeri kendine göre algılamış ve ona göre yorumlamış olabilir miydi? Belki de düşünüyordu ve Marienbad ve benzerinden (ismi fark etmeksizin) gidene kadar film süresince vardı. Onlara bakan biz de şüphe ediyorduk ve onun için vardık ve oradaydık geçmişte ve şimdi...

Alain Resnais, “Hiroşima Sevgilim” filminde savaşı belleğe yerleştirmiştir ve unutmanın ne demek olduğunu hatırlamanın önemini belleği kurgulayarak yapar. Bir diğer eseri “Night and Fog” belgeselinde ise insanın içini burkan belki de çıplak ceset yığınları değil Almanların dehşet veren son derece düzenli mekanikliğinin simgesi olan fırınlar, kumaş için kullanılacak saç tomarlarıdır. Size gösterilen, hayal etmenizi sağlayan gösterenler sizi tedirgin eder. Aynı şekilde klasik çekimlerin yer aldığı “Amen”de yük yerine insan taşıyan tren sesleri her daim filmin temposunu yüksek tutarak, içeride ne olduğunu görmeden bir gerilime kapılmanızı sağlar. Trenler tam zamanında kalkmış ve zamanı çizgilerinden arındırmakla yeni dalgacılar, çözümü bulmaya çalışmışlardır. Modern ilerlerken kendi ölümünü de gerçekleştirir, geçmişi yansıtır. Modernin getirisi unutmak ise kollektif belleklerin yegâne ilacıdır. “Geçen Yıl Marienbad’da” karışık yapısıyla seyredenine hem bellekleri açmaya çalışmış hem de geçmişle şimdiyi birleştirmiştir. İş bu seyirci, ağır tempoda “ne seyredeceğim ben sanat filmi, akarım ben maceraya o yeee” diye devam edemiyorsa başka sulara yelken açması elzemdir.

Özge Öndeş
Kaynak: www.resetmagazine.net/resetsayi63/sinema/Last-Year-In-Marienbad.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder