"Glee" ve "Nip Tuck" gibi başarılı dizilerin yaratıcısı Ryan Murphy’nin diğer bir dizisi American Horror Story… Şu dönemde American Horror Story Asylum olarak ikinci sezonuyla arz-ı endam eden, korku, cinsellik ve şiddet öğelerini barındıran yapım; kuşkusuz son yılların en iyi dizilerinden. Müzikleri ise en az kendisi kadar başarılı. Bazı şarkılar huzurlu gibi görünse de öyle bir atmosphere döşeniyor ki huzurlu huzursuz diye nitelendirmek bile mümkün olmuyor.
American Horror Story’nin birinci sezonu, üç kişilik bir aile olan Harmon’ların, Boston’dan Los Angeles’ta “The Amityville Horror” tarzı bir eve taşınarak yeni bir başlangıç yapmalarını aktarıyor. Dizinin fonunda dönen şarkılar, dizinin içine Pleasantville misali yerleşmenizi, hatta o evden çıkamamanızı sağlıyor.
Dolu dolu bir ikinci sezondan önceki ilk sezon müziklerine bakarsak; mutant bir karışım bizi bekliyor. İlk bölümde Powersolo’dan “Baby, You Ain’t Looking Right ” duymak, dizinin şiddetini ateşliyor. Eser, sanki evin etrafını alevlerle sarıyor. Yine ilk bölümde “Patience and Prudence” deneyimi, eski zamanlara götürüp size iki uyuz çocukla evin içinde başbaşa bırakıyor. İkinci bölüm olan Home Invasion’da ise Mirah’tan “Special Death”, ölümün yarattığı boşluğun içine bakıyor, özel bir karanlıkta bizi bekliyor.
American Horror Story seyir defterinde ilerlerken “Hair” ateşi bile alevlenip The 5th Dimensions’tan “Aquarius (Let The Sunshine)” melodisini takip ederek The Doors konserine hazırlık yapmak mümkün. Böylece 60’ların o enfes müzik zevkini evin loş duvarlarında yankılanabiliyor. Dizide daha sonra enfes parçası “For Everything a Reason” ile tekrar duyacağımız Carina Round ise ikinci bölümde “Do you” adlı şarkısı ile sanki huzurluymuş gibi görünüp aldatıcı bir ruh hali yaşatabiliyor. Evin her tarafını saran “Do You”, zaman kavramını unutturuyor. Şarkının tamamını deneyimlersek; herşeyin, gözümüzün önünden geriye doğru sarılarak hareket edişine tanıklık edebiliyoruz.
Dizide şaşırtıcı olan; Coppola’nın Bram Stoker’s Dracula’sından olma, Wojciech Kilar’dan doğma “The Beginning”in tüyler ürpertici ve karizmatik dokusunun tekrar başka bir sahnede yer alması. 1. Sezon ilerledikçe huzursuz huzurlular, manyaklar, ucubeler birarada toplanırken kullanılan bütün şarkılar da onlara eşlik ediyor. Haroula Rose’dan “Lavender Moon”, bu sakin-manik akımın öncülerinden olarak dizideki yerini alıyor.
Şarkı kullanımında bazen Baz Luhrmann’ın Moulin Rouge’unu hatırlatan American Horror Story, çok sakin bir melodiyle evi kan gölüne de çevirebiliyor. Kill Bill’in de unutulmaz ıslığının kaynağı Bernard Herrman’dan “Twisted Nerve”, bütün evi ıslık hızında boyayabiliyor. Dizi akla geldikçe “Tainted Love” bile yeniden dile gelebiliyor. Lights on’dan “I, The Sun” ise dizide efsaneleşiyor. Kişisel olarak yaklaşırsak; en psikopat şarkılardan birinin Kissing Cousins adlı grubun “Don’t Look Back” adlı şarkısı olduğuna inanıyorum. Dizinin karanlık havasına pişmanlığı, acıyı ve suçluluğu karıştıran; biraz ergen ruhu taşısa da ayrı bir güzelliği olan bir eser. Bu şarkının melodisinin evin neresinden geldiği de ayrı bir önem taşıyor.
American Horror Story şarkılarıyla birlikte lanetli bir ev inşaa ediyor. Bu eserleri, tek tek döşemelere çiviliyor. Gossling’den “Hazard” duvarları kırmızıya ve siyaha boyarken bu kasvetli evin içinden asla çıkamayacağınızın farkına varıyorsunuz. Marvelous Toy’dan “El Infiél” dinlerken ise evin sakinlerinin, sadece seyirci olan sizin dönüşüm geçirmeniz için biraraya geldiklerini deneyimliyorsunuz. Bu ev, hem görsel hem de musiki açıdan ev olmaktan çıkıyor. Giderek mutant bir yer oluyor.
Dizinin 1. Sezon şarkılarını evinize ya da şarkı listenize davet ettiğinizde; karanlık atmosferin, kanınızı emen vampir bir ruhu var. Öyle ki fazla dinlerseniz; baş dönmesi yaratabilir, bütün kanınızı çekebilir; sizi evin içine hapsedebilir. Tüm dünya, müziklerinin kırmızı duvarlarından duyulduğu lanetli bir eve dönüşebilir. Evin kapısında “Karanlık tarafa hoşgeldiniz” yazılı bir paspas sizi karşılayabilir.
American Horror Story şarkılarıyla birlikte lanetli bir ev inşaa ediyor. Bu eserleri, tek tek döşemelere çiviliyor. Gossling’den “Hazard” duvarları kırmızıya ve siyaha boyarken bu kasvetli evin içinden asla çıkamayacağınızın farkına varıyorsunuz. Marvelous Toy’dan “El Infiél” dinlerken ise evin sakinlerinin, sadece seyirci olan sizin dönüşüm geçirmeniz için biraraya geldiklerini deneyimliyorsunuz. Bu ev, hem görsel hem de musiki açıdan ev olmaktan çıkıyor. Giderek mutant bir yer oluyor.
Dizinin 1. Sezon şarkılarını evinize ya da şarkı listenize davet ettiğinizde; karanlık atmosferin, kanınızı emen vampir bir ruhu var. Öyle ki fazla dinlerseniz; baş dönmesi yaratabilir, bütün kanınızı çekebilir; sizi evin içine hapsedebilir. Tüm dünya, müziklerinin kırmızı duvarlarından duyulduğu lanetli bir eve dönüşebilir. Evin kapısında “Karanlık tarafa hoşgeldiniz” yazılı bir paspas sizi karşılayabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder