Henri-Georges Clouzot tarafından yönetmenliği yapılan “Les Diaboliques”, başrollerini Simone Signoret, Véra Clouzot ve Paul Meurisse’in paylaştığı 1955 yapımı kült bir psikolojik gerilim filmi. Pierre Boileau ve Thomas Narcejac’ın birlikte yazdıkları “Celle qui n’était plus” adlı kitaptan uyarlanan film, nasıl bir başyapıtsa yıllar sonra seyretseniz de aynı heyecanla kendini izletebilir.
Les Diaboliques, Fransız taşrasında bir okulda başlar. Okul müdürü olan Michel (Paul Meurisse), kalp hastası olan eşi Christina’nın (Véra Clouzot) yanında okuldaki öğretmenlerden Nicole (Simone Signoret) ile de ilişki yaşar. Kabadayı ruhlu Michel, sevgilisine de eşine de kötü davranmaktadır. Bu üçlü arasındaki savaş sanatı, stratejik hamlelerle harmanlanmış senaryoyla peliküle dökülür. Ne yazık ki film, 1996 yılında Diabolique adıyla Jeremiah Chechik tarafından yeniden çekilir. Bu sefer başrolleri Sharon Stone, Isabelle Adjani, Chazz Palminteri paylaşmaktadır. 1996 yapımı, kendi etrafında dönen bir yeniden çevrim filminden öteye gidememiştir.
1955 yapımı film, zamanıının hatrı sayılır filmlerinden olarak pek çok söylentiye de konu olmuştur. Amerikalı Film Eleştirmeni ve Senaryo Yazarı Roger Joseph Ebert’in 1995 tarihli “Les Diaboliques” kritiğinde yer verilen bir söylentiye göre Alfred Hitchcock’a gelen mektuplardan birinde şöyle yazmaktadır: “Kızım, ‘Les Diaboliques’ seyrettikten sonra banyo yapmaktan korkuyordu. Şimdi de sizin ‘Psycho’yu izledi. Artık duşa girmekten de korkuyor. Ben onun için ne yapacağım?” Hitchcock’un konuya istinaden cevabı ise şöyle: “Kuru temizlemeciye gönderin.”
50’lerin kült oyuncularından olan Simone Signoret, efsanevi şarkıcı Nina Simone’un sahne isminin ilham kaynağıdır. “Room at the Top” filmi ile de adından sıkça söz ettiren femme fatale Signoret, “Nicole” rolüyle enfes bir oyunculuk çıkarmaktadır. 1996 yapımındaysa “Nicole” karakterini canlandıran temel güdülü Sharon Stone, performans olarak Signoret’in yanına bile yaklaşamamıştır.
Les Diaboliques, klostrofobik atmosferi, güzide oyunculukları, senaryosu ve görselliğiyle hafızalarda uzun sure iz bırakabilir. Hele ki döneminde izlendiğinde yarattığı etkiye tanık olmak muazzam bir deneyim olsa gerek. Belki de M. Night Shyamalan’ın stil seyir defterini en çok etkileyen filmlerden biri olabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder