10 Temmuz 2013 Çarşamba

Fallulah’ın Kırmızı Düşleri

“Dünya başka bir dünya gibiydi. Uysallaştırılmış, zincire vurulmuş bir canavara bakmaya çalışmıştık, oysa orada gördüğümüz, canavarca ama özgür bir şeydi. Dünya dışında bir şeydi, insanlar da, hayır, insanlık dışı değildiler. En kötüsü de buydu anlıyor musunuz? İnsanlık dışı olmadıkları kuşkusu… Ağır ağır çöküyordu bu duygu insanın üstüne… Çığlıklar atıyorlar, sıçrıyor, oldukları yerde dönüyor, yüzlerini korkunçlaştırıyorlardı; ama insanı heyecanlandıran, insanlıklarını- sizinki gibi olan insanlıklarını- ve bu çılgın, coşkun kalabalıkla olan uzak akrabalığını düşünmekti. Çirkindi. Evet, oldukça çirkindi; ama yüreğin varsa, o gürültünün korkunç sıcaklığının, içinde ufacık da olsa bir tepki yarattığını kabullenir; senin- ilk çağların gecesini böylesine uzak olan senin-kavrayabileceğin bir anlamı olduğundan uzakta uzağa kuşkulanabilirdin.”
                                                                     James Conrad – Karanlığın Yüreği


Fallulah’ın “Give Us A Little Love”  adlı şarkısını dinlerken dünya, bizim dünyamızdan başka bir dünya gibiydi. Tüm dünya belki de bir akıl hastanesiydi. İnsan, bu şarkı eşliğinde çıplak ayaklarıyla dünyanın akıl koridorlarında dolaşıp karanlığın yüreğine inebilirdi ve nihayetinde kendi cennet ve cehennemini yaşayabilirdi.

Yıl 2023; Dünya, Dünya Değilken…

Dünya o yıllarda tam donanımlı bir akıl hastanesine dönmüştü. Toprak fayanslanmış gökyüzü ise artık kırmızıya boyanmıştı. Nereye ait olduklarını bilmeyen insanlar, beyazlara bürünmüş; zamanı unutmuştu. Kırmızı gökyüzünden “Give Us A Little Love”  yankılanmaya başladı. Sanki gök gürlüyordu ve kırmızı damlalar, binlerce hastalıklı aklın diyarına yavaş yavaş düşmeye başladı. Beyaz fayansa düşen ilk kırmızı damla, en azından benim gördüğüm ilk damlaydı. Üzerimdeki beyaz elbise yavaş yavaş kırmızıya bürünürken, çıplak ayakla kırmızı sularla yıkanan fayanslardan yürümeye başladım.

Kırmızı sular, beyaz fayanslara vuruyordu; yağmur dinmiyordu. Yolun sonuna geldiğimde fayanslar bitti, son fayansta ayağım kırmızı suyla şekiller çizerken karşımda uçsuz bucaksız lacivert deniz vardı. Kırmızı yağmur denizen sularıyla oynarken gözümü kapatıp kendimi aşağı doğru bıraktım. Denizin altında gözlerimi açtığımda lacivert ekranda yüzen bir balık gibiydim. Birden solungaçlarımı hissettim. O sırada Bana doğru yaklaşan gümüş renkli küçük balıkların sürülerine eşlik ettim. Yönümü sürüyle çizerken Fallulah eşliğinde sürünün gümüş rengine boyandım. Sürü açıldığında ise lacivert enginliğin içinde bir gölge bana doğru yaklaşmaya başladı. Gittikçe büyüyen bu gölge, Moby Dick’ten başkası değildi. Onun gözümün önünden geçip gittiğini görürken sadece onu izledim. Görkemine hayranlıkla bakakaldım.



Akıntıyla sürüklenirken kendime geldiğimde sırtımda bir acı hissettim. Omzuma baktım, sancılar o kadar şiddetliydi ki başta anlayamadım. İlk once sağ, sonra sol kanadım çıktı. Beyaz tüyler lacivert denizde yavaş yavaş süzülmeye başladı. Yukarı bakıp kanat çırpmaya başladım, önce dengemi kuramadım, denizden çıkıp tekrar denize düştüm. Sonra bir daha, bir daha, bir daha… Kırmızı gökyüzündeki damlalar kanatlarımı boyadıkça lacivert denizin üzerinde kıpkırmızı kanatlı bir heykel gibi duruyordum. Yukarı baktım ve kanatlarımı açıp kırmızı göğe doğru yükseldim.

Gökyüzünde hala duyabiliyordum “Give us a little love” dualarını… Yorulduğumu hissettim ama kanat çırpmaya devam ettim. Kırmızı göğün üst katmanında etrafım simsiyahtı. Hiçbir şey göremiyordum. O sırada tüm dünyanın ulaşmaya çalıştığı ağzı altın renkli yanardağı gördüm. Ona doğru uçtukça sıcaklık daha da artıyordu. Kırmızı damlalar buradan mı düşüyordu… Karanlığın yüreği burada mı atıyordu…

Tüm korkularımızın dağdan fışkırdığını gördüğüm anda kanatlarım alev aldı. Yeryüzüne yanarak düşerken düşündüğüm tek şey, herkesin duası minik bir sevgi miydi… Herkes beklediği sevgiyi görse açık hava akıl hastanesi olur muydu… Ya da duaları kabul olsa gökten yağa yağa ben mi yağardım… Tüm bunlar, saniyeler hızında aklımdan geçerken yeryüzüne bir kılçık olarak çarptım. Çarpmayla birlikte gözlerimi, bir hastane odasında açtım, duvardaki takvim yaprağı 2013 diye yırtınırken  “Give Us A Little Love” odada yankılanıyordu. Şarkı, komadaki bir aklın uykuda sevilen düşleriydi ve nihayetinde karanlığın yüreğinden açık hava akıl hastanesine düşen kırmızı bir damlaydı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder